Page 295 - Microsoft Word - Lot3_GerekcelerinYazilmasiHakimlerIcinElKitabi_Matbaa
P. 295
276 6. Hukukun Kaynakları Doktrini
Bir sonraki dava için kılavuz olarak kullanılan emsal nitelikteki davanın esas unsur-
ları asli gerekçeleri (ratio decidendi), diğer unsurlar ise tali gerekçeleri (obiter dicta)
oluşturur. Gerekçe (ratio), kararın gerekli bir koşuludur ve bu nedenle gerekçe farklı
olursa dava da farklı olur. Bir emsal kararın gelecekteki kararlar için bir model olarak
her kullanımı, aslında emsal kararın aynı gerekçeye sahip tüm davalarda aynı şekilde
karar verilmesi gerektiğini belirten bir emsal kural oluşturacak şekilde genelleştirilme-
sidir.
Hangi unsurların esaslı olduğu, yani asli gerekçeler (ratio decidendi) olduğu değer-
lendirilmelidir? Somut davada, iki tür nedenin tartılmasını ve dengelenmesini içeren
karmaşık bir muhakemeye bağlıdır. İlk olarak, mahkemenin kararı gerekçelendirmek
amacıyla ve gerekçelendirmek için gerekli olduğu düşüncesiyle emsal kararda ileri
sürdüğü nedenler düşünülebilir. İkinci olarak, kararda ileri sürülmemiş olsa dahi kararı
gerekçelendirmek için gerekli olduğu tahmin edilen nedenler (anlamlandırılmış asli
gerekçeler, constructed ratio decidendi; karşılaştırma için: Eckhoff 1987, 143) düşünü-
lebilir.
Anlamlandırılmış asli gerekçeleri belirlemenin iyi bir yöntemi, ideal olarak uzun bir döneme
yayılmış bir dizi emsal kararı dikkate almaktır.
Emsal kararların yorumlanmasında, kanunların yorumlanmasında kullanılan kıyas yoluyla so-
nuca varma yöntemindekine kısmen benzer bir dizi argüman kullanılır. Hukukun bir kaynağı
olarak uygulama, geniş kapsamlı bir kıyas yoluyla sonuca varılmasını gerektiren, belirgin bi-
çimde kazuistik bir kanunun uygulaması ile benzerlik göstermektedir. Ancak bu tür sorunları
burada göz ardı ediyorum.
Bu tür nedenlerin tartılması sonucu ortaya çıkan “yansımalı denge”, ahlaki değerlen-
dirmelere, usul kurallarına vb. bağlı olarak farklı kişiler, yerler ve zamanlar arasında
değişiklik göstermektedir. İsveç’te kabul gören teknik, gerekçenin yeniden açıklanması
ve yeniden gerekçelendirilmesidir. Bu nedenle, yerleşik herhangi bir basit gerekçe ölçü-
tü yoktur. Bu ölçütler başka ülkelerde de yoktur (karşılaştırma için: ör. Simpson 1961,
148 ve devamı ile 1973, 77 ve devamı). Hangi davaların esasen benzer olduğunu belir-
lemek suretiyle yerleşik değerlendirmeleri takip etmek, asli ve tali gerekçeler (ratio ve
dicta) arasında ayrım yapmamıza bir ölçüye kadar yardımcı olur. Karar vericilere yar-
dımcı olan bir dizi yol gösterici ilke bulunmakla birlikte, [yerleşik gerekçe ölçütleriyle
birlikte davanın bir açıklaması gibi] “belirli” öncüllerden gerekçe ile ilgili sonuca doğru
atılan adım bir sıçrama teşkil eder. Gerekçenin belirlenmesi için “neden ve karar”ın bir
arada kullanılması gereklidir (Fuller 1946, 376 ve devamı). Ancak sonuç bazı ek makul
ifadelerle birlikte bu “belirli” öncüllerden çıkarsa, bu sıçrama makul olur; karşılaştırma
için: yukarıdaki bölüm 2.7 ve 3.2. Yukarıdaki 4. bölümde belirtildiği üzere, ek öncüller
tutarlılık ve söylemsel rasyonellik ölçütlerini yüksek oranda karşılıyorlarsa makuldürler.
“(B)ireysel anlaşmazlıkların çözümünde uygulanan kurallar, yalnızca hukuki aklın izole
edilmiş uygulamaları olamaz. Bazı karşılıklı sistematik ilişkiler içine alınmaları ve bu
ilişkileri sürdürmeleri gerekir. Bir ölçüde tutarlı bir iç yapı sergilemelidirler” (Fuller
1968, 134). Kısacası, emsal kararları takip etmenin amacı kanunu son derece değişmez
hâle getirmekken, bunu yapmanın yöntemi tutarlılık ve söylemsel rasyonellik fikirleri
ile bağlantılıdır.