Page 345 - Microsoft Word - Lot3_GerekcelerinYazilmasiHakimlerIcinElKitabi_Matbaa
P. 345

326                                             7. Hukuki Muhakeme Yöntemleri

                         “Dolayısıyla belirtilen nedenler sağlam temellere dayanıyor ve geçerli iseler, bu neden-
                         lerin  hâkimin  ‘gerçek’  nedenleri  olup  olmadıkları  önemli  değildir.  Nedenler  sağlam
                         temellere  dayanmıyorlarsa  ve  hukuken  geçerli  değillerse,  hâkimin  ‘gerçek’  nedenleri
                         olup olmadıkları da yine aynı şekilde önemli değildir. Her iki durumda da fiilen belirti-
                         len  nedenler,  kendi  esasları  temelinde  değerlendirileceklerdir”  (Bergholtz  1987,  441;
                         karşılaştırma için: 421 ve devamı).
                            Yasal kıyas ve mefhumu muhalifin sağlam temellere dayanan nedenler olup olmadı-
                         ğı sorusunu yanıtlamak için “sınırlar içinde” ve “yalnızca” sözcüklerini vurgulamak ve
                         Schmidt’in şu görüşünü (1957, 195) desteklemek istiyorum: “[...] eski teknik, hâkimin
                         hiçbir zaman tamamen yeni olan normlar yaratmaması, diğer durumlar için hâlihazırda
                         kabul edilmiş olan kurallardan rehberlik alması gerektiği ilkesine dayanmaktadır”. Daha
                         kesin bir şekilde ifade etmek gerekirse: Yasal kıyas ve mefhumu muhalif kural değil,
                         her biri bir hâkimin tartması ve dengelemesi gereken farklı bir dizi muhakeme normları
                         ve diğer ilkeler tarafından desteklenen argüman biçimleridir. Hâkimin içinde bulunulan
                         şartlar altında gerekçelendirilebilecek bir sonuca varmasına imkân tanırlar.
                            Aşağıdaki muhakeme normları, kişinin kıyas ve mefhumu muhalif arasında bir se-
                         çim yapmasına yardımcı olur:
                            A1  Bir eylem; bir kanun veya hukukun başka bir yerleşik kaynağı ile açıkça yasak-
                                lanmamışsa, aksini varsaymak için güçlü nedenler olmadıkça, yorumlanan yü-
                                rürlükteki hukukun izin verdiği değerlendirilmelidir.
                            Başka bir deyişle, kural olarak, yasaklar kıyas yoluyla değil, mefhumu muhalif çer-
                         çevesinde  yorumlanmalıdır.  Bu  liberal  bir  normdur.  Yalnızca  nispeten  değişmez  bir
                         hukukun gerekçelendirilebilir yasaklar içerebileceğini belirtir.
                            İyi bilinen “yasak olmayan her şeye izin verilir” düsturu, diğerlerinin yanı sıra, kişinin zayıf ve
                            güçlü izin arasında bir ayrım yapmasını gerektirdiğinden belirsizdir. Bir eyleme zayıf bir şekilde
                            izin verilmesi, bu eylemin yasak olduğunu bildiren hiçbir hukuki normun bulunmaması ile aynı
                            şeydir. Öte yandan, bir eyleme güçlü bir şekilde izin verilmesi, bu eyleme izin verildiğini belir-
                            ten bir hukuki normun var olması ile aynı şeydir. Söz konusu düstur zayıf izne atıfta bulunuyor-
                            sa, yalnızca “Bir eylem yasak değilse, yasak değildir” şeklindeki aynı ifadenin mantıksal olarak
                            gereksiz tekrarıdır. Güçlü izne atıfta bulunuyorsa, örneğin aşağıdaki gibi yorumlanmamalıdır:
                            Bir eylem kanunda açıkça yasaklanmamışsa, bu eyleme kanunda açıkça izin verilmiştir. Bu ifa-
                            de,  açıkça  hatalı  bir  kuramsal  önermedir.  Bu  nedenle  düsturun  makul  bir  yorumlaması  daha
                            karmaşık olmalıdır. Muhakeme normu A1, bu tür makul yorumlamalardan biridir.
                            A2  Durumlar arasındaki yalnızca ilgili benzerlikler, kıyas yoluyla sonuca varmak
                                için yeterli bir neden teşkil eder.
                            A3  Süre sınırı belirleyen hükümler kıyas yoluyla yorumlanmamalıdırlar. Aksi yön-
                                de  varsayımda  bulunmak  için  özellikle  güçlü  nedenler  olmadıkça, kapsamını
                                genişletecek şekilde de yorumlanmamalıdırlar.
                            Örneğin Ebeveyn ve Çocuklar Kanunu’nun 9. kısmının 1. maddesinde “on sekiz ya-
                         şından küçük bir kişi [...] reşit değildir” ifadesi varsa, bu hiç şüphesiz on sekiz yaşından
                         daha büyük kişilerin reşit olduğu anlamına gelir. Bu bağlamda, kapsamını genişletecek
                         şekilde veya kıyas yoluyla muhakeme yapmak ve on sekiz yaşındaki bazı insanların on
                         yedi yaşındakilere benzedikleri için reşit olmadıkları sonucuna varmak garip olacaktır
                         (karşılaştırma için: Ross 1958, 150).
   340   341   342   343   344   345   346   347   348   349   350