Page 356 - Microsoft Word - Lot3_GerekcelerinYazilmasiHakimlerIcinElKitabi_Matbaa
P. 356
7.5 Kanunların Amaçsal Yorumu 337
Yöntem makuldür ve bazı davalarda kullanılmalıdır. Bununla birlikte, aşağıdaki so-
runların bir sonucu olarak kanunların anlamlandırılmasında kullanılan diğer yöntemle-
rin yerini almaması, bunları yalnızca desteklemesi gerekir.
Bu yöntem, her şeyden önce kanunun anlamlandırılmasında kullanılan diğer yöntem-
lerden daha kesin değildir. Başka bir deyişle, hukuki muhakemede ihtiyaç duyulan
öngörülebilirliği ve hukukun değişmezliğini daha yüksek bir düzeyde garanti etmez.
Dolayısıyla a) “Hangi davalar olağandır?”, b) “Olağan davalarda yöntemin sonuçları
nelerdir?” ve c) “Kanunun amacı nedir?” sorularına kesin olarak yanıt verilmeye çalı-
şıldığında değişkenlik ortaya çıkar.
a. Hangi davalar olağandır ve hangileri “özel”dir? Özel davalar yalnızca kanunun lafzı
dışında kalan davalar değil aynı zamanda bu “lafzın” açıkça kapsadığı, ancak nadi-
ren ortaya çıkan veya “kanunun mekanik bir şekilde uygulanmasının, kanunun ama-
cına aykırı olarak değerlendirilebileceği özel durumlar” ile bağlantılı olan davalardır
(Ekelöf 1958, 84). Diğer taraftan, büyük önem taşıyan veya başka bir nedenle, kanu-
nu hazırlayanların dikkate almaktan kaçınmış olamayacakları kadar dikkate değer
olan davalar, olağan davalardır. Ayrıca bazı davalar, kanun çıkarıldıktan sonra top-
lumda meydana gelen değişimler nedeniyle, kanunu hazırlayanlar tarafından hiç dik-
kate alınmamış olsalar da olağan hâle gelebilmektedirler. Sonuç olarak, olağan ve
“özel” davalar arasında ayrım yaparken, çeşitli belirsiz ölçütlerin değerlendirici bir
şekilde tartılmasına dayanılmalıdır.
Ross (1953, 171 n. 2), buradan hareketle kanunun amacı belirlenmeden hangi davaların “kesin”
ve hangilerinin “özel” olduğunu belirlemenin mümkün olmadığını savunmuştur.
Olağan ve “özel” davalar arasında kesin bir ayrım yapmakta yaşanan bu zorluk, örneğin genel hü-
kümlerin yorumlanması gerektiğinde ortaya çıkmaktadır. Örneğin Sözleşmeler Kanunu’nun 36.
maddesi, mahkemelere “sözleşmenin içeriği, ortaya çıkış koşulları, müteakip koşullar ve diğer ko-
şullar açısından uygunsuz (makul değil) ise” bir sözleşme şartını değiştirme veya geçersiz kılma
imkânı vermektedir. Şimdi, piyasada hâkim durumda olan büyük bir şirketin hazırladığı standart
bir sözleşmede belirli bir tahkim maddesi bulunduğunu varsayalım. Oldukça deneyimsiz bir iş
adamı, sözleşmeyi imzalar. Daha sonra ise maddenin geçersiz kılınmasını talep eder. Maddenin
makul olmadığı değerlendirilebilir. Peki dava olağan mı yoksa “özel” midir? Kanunun lafzı, bu so-
ruya yanıt vermemektedir. Yanıt, ahlaki bir muhakeme gerektirmektedir. Buna yönelik bazı rehber
ilkeler, hazırlık belgelerine dâhil edilmiştir (Hükûmet Tasarısı 1975/76:81, 118 ve devamı; karşı-
laştırma için: yukarıdaki bölüm 6.6.7). Bu rehber ilkeler, bir dizi kararın verilmesinde mahkemele-
re yardımcı olmuştur; karşılaştırma için: ör. NJA 1979 s. 666 (yukarıdaki bölüm 1.2.2).
b. Ekelöf yönteminin olağan davalarda kullanılmasının etkileri nelerdir? Söz konusu
bilginin sosyolojik bir araştırmayla elde edilebileceği sanılabilir ancak bunu gerçek-
leştirmek zor olabilir. Büyük olasılıkla, Ekelöf, bazen gerçek, sosyolojik olarak yer-
leşik etkilere ve bazen de varsayımsal, öngörülmüş etkilere dayanmaktadır (karşılaş-
tırma için: Thornstedt 1960, 229 ve devamı). Peki, varsayımsal ve öngörülmüş etki-
lere dair bir hipotez nasıl tahlil edilebilir?
c. Bununla birlikte, kanunun amacını belirlemek daha da zordur (karşılaştırma için:
a.g.e.). Ekelöf, kanunun olağan davalarda uygulanmasının yalnızca bazı gerçek etki-
lerinin söz konusu kanunun sahip olması gereken etkilerle (yani kanunun amacıyla)
aynı olduğunu düşünmektedir. Bir örnek ile analiz etmek istiyorum. İsveç yollarında
belirli hız sınırları uygulanmaktadır. Bunların etkileri nelerdir? Birincisi, İsveç’teki
trafik kazalarının sayısı bir nebze azalmıştır. Bir diğer etki ise trafik kurallarına uyan
sürücü sayısının daha da azalmasıdır. Üçüncü bir etki ise hız sınırının uygulanmadığı