Page 320 - Microsoft Word - Lot3_GerekcelerinYazilmasiHakimlerIcinElKitabi_Matbaa
P. 320
6.7 Mesleki Yargısal Literatür 301
makul yanıtlar bulma kabiliyetine eskisinden daha az güven duyulması olabilir. Bu,
daha ziyade devlette ve kuruluşlarda yoğunlaşan ekonomik ve siyasi güce dayanma
eğilimini açıklayacaktır.
Hukuki yazıma olan güven, Uppsala ekolü tarafından kendisine yöneltilen -çoğunlukla
hatalı - eleştiriler sonucunda azalmış olabilir; karşılaştırma için: yukarıdaki bölüm 5.5.
Jacob W. F. Sundberg, bu görüngüyü, “hukuki araştırmanın intiharı” olarak adlandır-
mıştır (karşılaştırma için: Sundberg 1978, 266.). Knut Rodhe’nin yanı sıra pek çok İs-
veçli akademisyen, hukuku değerlerden bağımsız bir şekilde incelemeye çalışmış (karşı-
laştırma için: ör. 1944, 4 ve 1971, 179’daki kısa ancak etkili görüşleri) ve böylelikle
yalnızca hukuki sorunlara alternatif çözümler geliştirmiştir. Bunlar arasındaki nihai
seçim, “bilimsel olmayan” bir şekilde düşünen hukuk alanındaki siyasetçilere bırakıl-
mıştır. (Bu arada, değer yargısından bağımsız hukuk bilimi ile değerlendirici hukuk
siyaseti arasındaki ayrım, 20. yüzyılın ilk yarısında oldukça popülerdi. Diğerlerinin yanı
sıra, Leon Petrazycki (ör. 1892; çalışmanın birçok yerinde), Hans Kelsen (karşılaştırma
için: yukarıdaki bölüm 5.3.1) ve Alf Ross (karşılaştırma için: yukarıdaki bölüm 5.5.4) bu
fikri savunmuştur.) Bununla birlikte, böyle bir sınır çizgisinin kesin olabileceği şüpheye
açıktır. Kuşkusuz Rodhe’nin ana eserleri olan Obligationsrätt (1956) ve Sakrätt (1985)
önemli bir etkiye sahiptir. Aynısı, Axel Hägerström’ün en büyük İsveçli öğrencisi olan
Karl Olivecrona’nın yargı usulü ile ilgili çalışmaları için de geçerliydi. Bununla birlik-
te, bu eserlerin değer yargısından bağımsız olma talebini gerçekten karşılayıp karşıla-
madığı kesin değildir. Ayrıca Hägerström’ün bir diğer seçkin öğrencisi olan Per Olof
Ekelöf, kanunların anlamlandırılmasında belirli bir teleolojik yöntemi açıkça savunmuş-
tur. Bu yöntem normatiftir ve hiçbir şekilde değer yargısından bağımsız değildir; karşı-
laştırma için: aşağıdaki bölüm 7.5. Her hâlükârda, Uppsala ekolünün yüksek düzeyi,
anti-yargısal yaklaşımı ile birlikte ya hukuk sosyolojisini hukuk öğretilerine tercih eden
ya da ikincisini kazuistik ve aşırı ihtiyatlı bir şekilde uygulayan bazı hukuk akademis-
yenlerinin eserlerinde yapılan vurgularda belirli bir kaymaya neden olmuştur. Ancak
İsveç hukuk öğretileri, diğerlerinin yanı sıra, Ekelöf, Rodhe, Jan Hellner ve Folke Sch-
midt’e ait büyük eserlerin elbette ortaya çıkmasını da sağlamıştır.
Aynı zamanda, İsveç’te yasama değişikliğinin hızı gerçekten yüksektir ve bu, dokt-
rinin görevini aşırı derecede zorlaştırmaktadır.
2. Yine de doktrinin rolünün tekrar artacağı ve böylece sıradan insanların artan rasyo-
nellik gereksinimini karşılayacağı hipotezi akla yatkındır. Bazı umut verici işaretler
şimdiden görülmektedir: Hukukun kaynaklarına ilişkin sistemimiz o kadar kapsam-
lıdır ki doktrin, kendisine zaman tanındığında daima ilginç araştırma konuları bula-
bilmektedir. Ayrıca diğer kurumların kanunu yeterince değişmez ve rasyonel hâle
getirememesi, doktrini özellikle önemli kılmakta ve bilim insanlarını yaratıcı dü-
şünmeye teşvik etmektedir. Yargı kararlarında gerekçelendirmenin boyutunun art-
ması, hâkimlerin kullanabilecekleri kapsamlı bir nedenler listesine erişme ihtiyacını
doğurmaktadır. Yakın zamanlarda siyasi tartışmalarımızdaki dürüstlük seviyesinin
artması, siyasetçilerin de daha sık olarak rasyonel nedenler aramalarını ve belki de
bunlardan bazılarını hukuk literatüründe bulmalarını mümkün kılacaktır. Hukuk fel-
sefesinin rasyonel gerekçelendirme sorunlarına olan yeni ilgisi, doktrinin mesleki
düzeyini yükseltmesine yardımcı olabilir.